19 Aralık 2011 Pazartesi

Yılbaşı Hediye Önerileri (Göze Girme Sanatı)



Yeni yıla az kaldı, şimdi “hediye ne alsam, ne alsam” sorusu beynini kemiriyordur değil mi?
Tamam sakin ol, sana yardım edeceğim :))
Şimdi arkana yaslan, önce ufuk çizgisine bakarak gözlerini rahatlat, çünkü inceleyecek çok şey var. Başlıktaki linklerden sipariş verebilir, diğer alternatiflere ulaşabilirsin.

Çok sevdiklerimi koydum buraya, hani derler ya “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim” :P


Özellikle ev partilerinin vazgeçilmezi olabilir.



Hem de el yapımı. Maketsever arkadaşlar için birebir. “Zamanla gerçeğini de alırsın inşallah” diye not düşebilirsin :)


Ben buna bayıldım. Sevgiliye alınacak en güzel hediyelerden biri. 
Efenim fikir benden aşk hayatınızı canlandırmak sizden diyor, çekiliyorum :)




Alkol tüketiminin maximumlara ulaştığı bir gecede, sızmak için yumuşak ve deseniyle manidar bir yastık. Sonra temizlenip, dekoratif amaçlı kullanılabilir. Ben sevdim.
Ev partisine giderken alınabilir. “Bak sana ne aldııım” deyip hemen masaya koymak mümkün. 
Bir süre mum üzerine konuşur, zarif fikrinize övgüler toplayabilirsiniz.
Zarif ama kışa yakışır bir hediye. Fiyatı da makul sanki. Ama şunu söylemeden edemeyeceğim; benim boynumda çekilmiş bir fotoğraf koysalardı daha güzel olurdu...


Oyuncaklardan hiç vazgeçemeyeceğim sanırım. Baksanıza ne tatlı :)


Hem renkli, hem keyifli, hem de aldığın hediye hep göz önünde, daha ne olsun. Ucuza kaçma ama!


Gelmiş geçmiş en heyecanlı dönemlerden birinde, posterde de olsa yaşamak-yaşatmak lazım.


Mutlu yıllaaaar, bu sene masanın üstüne çıkıp yeni yıl mesajı verin emi:)

4 Aralık 2011 Pazar

Benim Şahane Hatalarım


Gerçek hayatta yürümeye cesaret edemediğiniz yollar vardır ya, hep merak etmişimdir onların sonunda ne var diye. Seçtiklerimden değil de diğerlerinden geçseydim, şimdi nerede nasıl yaşıyor olurdum acaba?

(Sakın aklınızdan "Fazla merak... "diye başlayan bir cümle geçirmeyiniz.)


Mesela üniversitede okuduğum bölüm mühendislik olsaydı, matematiği şimdiki gibi sever miydim ya da çoktan bıkmış mıydım... okumak yerine dünyayı gezmek de bir alternatif tabi, belki de rock star olabilirdim, çok güzel olurdu be :)
Aynı anda karşıma çıkan adamlardan ikincisini seçseydim hala aşık kalır mıydım ona yoksa hangi hayatı seçersen seç aşkın ömrü kelebek stayla mı...



Belki de burda olmayı seçmeseydim, bambaşka insanlara dair anılarım olurdu biriktirdiğim, şuan hiç yok ama belki punkçı arkadaslarım olurdu da saçlarını dikleştirmelerine yardım ederdim :)

Herkesin hata diye gördükleri, belki beni mutluluktan havalara uçurabilirdi kimbilir....


Son günlerde okuduğum Şahane Hatalar adlı kitap da işte böyle seçenekler sunuyor insana. Okurken sen belirliyorsun öykünün gideceği yönü. Ve cesaret edilemeyen yolları özgürce seçme şansı hep elinde. Sen karar veriyorsun ne kadar çılgınlık yapabileceğine. Sürpriz sonlarla, kimsenin tahmin edemeyeceği kadar mutlu ölebilirsin :) Yeni seçimlerle tekrar tekrar başka hayatları deneyebilirsin...

Belki seçtiklerimizi yaşadık şimdiye kadar, 
ama bundan sonrasını da ben seçebiliyorsam eğer,
henüz birşey kaybetmiş sayılmam...
yani hikaye devam edecek.

2 Temmuz 2011 Cumartesi

No Kiss No Prince!



Sanırım 10 yaşındaydık,
Aşkla tanıştık.
Prensini bulmak için kurbağayı öpen arkadaşıma katılmadım.
Pişman değilim. O pişman.


 Israr eden kurbağaları savuşturdum.



 Sanırım bazılarını ürküttüm. 

Bundan sonra;
Öpersem bir kurbağayı, yüreğinden öperim.

27 Haziran 2011 Pazartesi

Kedili şiir

Penceremde bir kedi
Bakışıyoruz gizli gizli
O benden çekiniyor,
Ben onun sırnaşmasından...
Oysa seviyoruz birbirimizi.
İlk adımı atar, bacaklarıma dolanır belki,
Belki de bekliyor benim ona doğru eğilmemi
Oysa daha geçmedi tırnaklarının izi
Okuyabiliyorum gözlerini;
"Sen benim tırmaladığımsın" diyor içinden...
"Artık acıtmayacağım canını"

Kedi dediğin gider, gelir, tırmalar bazen
Ama döner...

Nankör olur dedi birisi.
Sevdim duymazlıktan gelişimi...

11 Haziran 2011 Cumartesi

Herkesin biraz bildiği bir şey hakkında

AŞK


Ahkam keseceğim en son konu ama bir çift lafım var içimde tutamadığım. Belki bir garibe yardımı dokunur diye cümlelerimi bağışlıyorum:)
Arkadaşlar işin detaylarına dalıp, asıl mevzuyu kaçırıyoruz! İki zıt kutupta gelip gidiyor, başı booş dolaşıyoruz.

1. Aşk için geç kaldığını düşünenler

-Ay böyle bi depresif, bi mutsuz, her kötü şey mi bizi bulur yarabbii ruh hali- yandaki resmi sizin için seçtim. Bitmediii bir de bu şarkı  var.
Yalnız söyleyeyim arkadaşlarınız sizinle ilişkilerini konuşmaktan kaçınıyor. Hatta uzun zamandır böyleyseniz mümkünse az görüşenler var.
Sorry, gerçekler biberli...



2. Aşk için daha çok vaktim var diyenler.

- Her şey iyi hoş da beni yeterince heyecanlandırmadı diyorsanız, sizin farketmediğiniz bir şeyler var sanki.
Küçük dağları ben yarattım, büyüklerinden de hissem var triplerini bir kenara bırakın. hayat sandığınız kadar uzun değildir belki de!

Senin için önemli olan ne derseniz; bırakın serbest kompozisyon çalışayım;
"Yaptığın espriyi açıklamak zorunda kalmadığın insanlar" İşte yaşanabilir, belkide en gerçek aşk orada başlıyor...
İmkansıza cesaret edemeyen stabil hayat sahipleri, öpüyorum, bu da size:)

5 Mayıs 2011 Perşembe

Hıdırellez; herkesin evrenden torpili olsun

Bugün Hıdırellez'miş, ne istiyorsam resmini yapıp gül agacının dibine gömmek gerekiyormuş. Benim gibi resim yeteği az gelişmişlere özel bir çözüm buldum. Önceki senelerde ne istediğimi tam çizemediğimden olmadı bazı şeyler sanıyorum. Bu sene de böyle deniyorum, bakalım dileklerim gerçekleşecek mi:)

Önce bütün sene ağzım kulağımda, mutlu gezeyim :)



Sonra kalbin ve beynin aynı yöne baktığı bir aşk olabilir mesela :)

Param kumbaralarıma sığmasın, taşımakta zorlanayım :)


Madem param çok, şahane bir arabam olsun :)


İmkansız dostlukları bile başarabileyim, güvendiklerime sırtımı dönebileyim :)


Aaa bir de kocaman bahçeli bir evim olsun, bol misafir odalı, ne dersiniz :)


En çok görmek istediğim yeri görebileyim :)

 

 Şans heeep benimle ve sevdiklerimle olsun :)


Uçsuz bucaksız kumsallarda, denizin keyfini süreyim :)


Gül ağacı yerine internete gömdüm dileklerimi :)
Herkesin tüm dilekleri gerçek olsun.


23 Nisan 2011 Cumartesi

İçimdeki çocuğu anladım!

Gölgelerin gücü adınaaaa, güç bende artıkk!
Ne çok severdim He-man'i, o küçücük kalbim atardı pıt pıt her çizgi film saati geldiğinde.
Aşık mıydım bilmiyorum ama onun gibi birşeydim.
Baksanıza nasıl da güçlü...
O zamanlardan başladı benim de güçlü bir He-man'im olmalı derdim. O kadar güçlü olmalı ki, benim güçlü olmama gerek bile kalmamalı :)

Sonra büyüdüm biraz, He-man izlemeye fırsatım olmayan bir hayatım oldu maalesef. Bu sefer He-man olmaya soyundum. Öyle acıklı şeyler yaşamadım, Flash TV'ye falan manşet olamam anlayacağınız. Ama yine de "güç" kelimesinin fiilini, sıfatını vs cümle içinde geçen her halini başardım sanırım. Dizlerimin titrediğini hatırlarım :)

Bir gün güçlü durmaktan vazgeçtim, bütün yelkenlerimi suya indirerek bir kaç ay geçirdim. İyi gelir gibi oldu, çizgi filmlerdeki prenseslere benzedim. Sonra kral üvey anne getirdi :)

İçimdeki çocuğa sordum sonra, benden daha iyi biliyor beni. Yeniden kendine gel dedi, yine kendime geldim.

İçimden kutladığım 23 Nisan'ımda, He-man'e ben de göz kırpıyorum. Kokulu öpücükler konduruyorum.

16 Nisan 2011 Cumartesi

Kalbiniz size oyun oynarsa, "Dank Etme" levelına nasıl geçilir!

"Benim bir kalbim var" dedim kalbimin varlığını unutanlara...
Devam ettim "Kalbim var defalarca kırıldıktan sonra toparlanabilecek kadar güçlü."

Bugün kalp üzerine konuşmak istiyorum. Ne demode diyenlere özel "güle güle sana yolun açık olsuuuun" şarkısını armağan ediyorum. 

Bahsi geçen şahsı tanıyalım; Sol göğsünün oralarda bir yerde konaklayan, bütün duyguları ona yüklediğimiz, sanırım büyüklüğü yumruğum kadar falan olan organ kendisi. Kontrol mekanizması ile pek müdahale edilemeyen, şahsına münasır bir kişilik. Bazen mutluluktan uçurur daaa, yanlış yollardan yürütür deee. Kendisini %100 anlamak pek mümkün değil, hatta "Ahhh kalbimmm" diye şarkılar yazılmış yine de kendisi ile başa çıkılamamıştır.

Buradan sonra yazacaklarım bir miktar düşündürücü! Silkelenip kendine gelemeyenlere ek doz...

Etrafıma baktıkça görüyorum, en çok kendi kalbinin varlığını unutanlar kırıyor karşısındakini. Düşünmeden çıkartıyor aklına gelenleri ağzından. Ve sanıyorki gerçeği söylemenin anlamı bu. Oysa gerçeği söylemenin de bir uslubu olmaz mı bir yerlerde, arasan bulunmaz mı! Emek harcamaya mecali kalmamışlar için en kolay bahane; ne olursa olsun gerçeği söylüyorum diyor, sonra hiç kırılmadan aynı taş kalplilikle söylediklerini hazmetmeni bekliyorlar...

Anlayış bekleriz ya bir de, hani sonsuzundan... Anlayışın üst sınırı biraz aşağıda olmalı galiba, anlayışınla bir yara bandına dönüşme ihtimalin çok yüksek çünkü. Koşarak uzaklaşmanız gerekirken ordan, kalbinin şefkat söylemlerine ses verir kalırsın orada.

Tuhaftır ki hayal kırıklıkları hayal kurdurur. Gerçekleşmeyen kalben hayalleri gerçekleştirmesi için bir EROS beklemeye başlarsın. Oysa karşı taraf senin güçsüzlüğünü görmüştür bir kere, görünen tüm kartlar onun elinde oynar oyununu...

Eveeet bir de "Dank etme" levelı var bu oyunda. Bir bakmışsın ki kalbin ipleri eline almış gidiyor. Dur artık diyen sesin sinek vızıltısı olmuş. Kararlı uyanırsın yatağından ama gün içinde kalp atışların kararlarının hepsini topçu ateşi gibi dağıtır.

Ben son günlerde kendi kalbimi dinledim epeyce. Benim güçlü bir kalbim var, sevgiyi içinde büyütecek kadar anne! tutkuyu besleyecek kadar aşık! içine benden başkasını sığdırabilecek kadar şefkatli! hayaller kuracak kadar hayat dolu!